Yerli ve millilik önce beyinlerde başlar. Sadece söylemde değil, eylemde kendini gösterir. Gelecek nesilleri emanet edeceğiniz çocuklarınızı bu bilinçle eğitmezseniz, yüzde 100 size ait ürün ve hizmetleri üretemezsiniz.
Japonya’da çocuklar okula başlamadan önce, teknoloji harikası hızlı trenlerle Hiroşima ve Nagazaki’ye götürülüyor. ABD’nin atom bombası ile yerle bir ettiği ve etkilerinin görüldüğü bu şehirler öğrencilere gezdiriliyor. Ülkenin başına gelenler ve nasıl yeniden inşa ettiklerini çocuklarına anlatıyorlar. Sonra da teknoloji üreten fabrikalarına götürüyorlar. Çocuklar bu bilinçle okula başlıyor. İşte o zaman sadece üreten değil, katma değerli üreten bir nesil ortaya çıkıyor. Ekonomik bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu anlaşılıyor. Yüzde 100 yerli ve milli olmak demek ki eğitimden geçiyor. Japonlar o yüzden akıl terini çalıştırmayı başardı. Alın terini akıl terine böyle dönüştürdü. Markalarını yarattı ve dünyaya sattı. Aynı şeyi Güney Koreliler yaptı. Çinliler yapmaya devam ediyor.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olabilmek için yerli üretimin önemini anlayan Trump yönetimi yurt dışındaki şirketlerine gelin ABD’de üretimlerinizi yapın yoksa size bunları sattırmam diyerek, ülkede işsizlik oranını tarihin en düşük sevilerine çekmeyi başardı.
Devlet melek yatırımcı olmalı,
Türkiye’nin zamanı daha fazla ıskalamaması için acilen teknolojiye yatırım yapması ve her şeye rağmen girişim evlerinde inovatif fikirleri olan gençlere el uzatması lazım. Devlet en büyük melek yatırımcı benim demeli ve teknoloji yatırımlarına bizzat destek olmalıdır. Teknoloji yatırımı yapan kişileri bürokrasi ile yıldırmamalı. Onların yurt dışına çıkışına meydan vermemelidir.
Akıl teriyle para kazanmak için uygun iklimin olması gerekiyor. Hava durumundan bahsetmiyorum. Girişimcilik iklimini söylüyorum.
Akıl teri ile para kazanmazsak ülke olarak sömürülmeye devam edeceğiz. Bunu engellemek için, kimsenin düşünmediğini düşünüp proje yapmak gerekir. Ya da var olan bir işi hızlandırmak veya geliştirmelidir. Burada da bir üretim vardır. Kas gücüyle değil, akıl gücüyle yapılan bu üretim için sağlam kafaların olması ilk şarttır. Beynin protein başta olmak üzere dengeli beslenmesi gerekir. Şimdi soruyorum size gençlerimiz dengeli besleniyor mu? Hamur ve nişasta ağırlıklı beslenen gençlerin beyni akıl terini üretmek için hazır mı?
Gençlerimiz spor yaparak vücutlarındaki toksini ve yağları atabiliyor mu? Yoksa internet başında elinde telefon önlerinde yağlı ve zararlı yiyecek ve içeceklerle beyin hücreleri uyuşuyor mu?
Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur
İnsanın bedeni bitikse o kafadan ne hayır beklenir ki?
Peki ya ailelerin çocuklarına bana icat çıkarma, nereden çıktı şimdi bu iş, boş işler bunlar kendine sigortalı bir iş bul dedikleri bir ortamda, yeni girişim projelerinin yeşermesi mümkün mü?
Kendini melek yatırımcı diye tanıtan, tek derdi reklam yapmak ve girişimciye verdiği parayı vergiden düşmek olan iş insanlarının bu desteğinin başarılı olma şansı var mı?
Girişimcilik iklimi için düşündüğünü korkmadan söyleyebilmek, aykırı fikirlerin yadırganmadığını söylemek mümkün mü?
Kocaman bir HAYIR! Peki, bu hayırı hayra çevirmek mümkün mü? EVET! Peki nasıl? Daha fazla demokrasi ve eğitimle bunu sağlayabiliriz.
Girişimcilik ikliminin oluşabilmesi için demokrasinin toplumun her kesiminde tam olarak uygulanması gerekir. Sözde değil özde demokrat olmak ailede başlar. Sen bilmezsin ya da ne anlarsın demeden çocuklarımızın yaratıcı zekalarını köreltmezsek, genç yaşlarında onlar da akıl terinden para kazanır.
Düşünce özgürlüğü olmadan iyi fikirler çıkamaz
Okullarda katılımcı ve eleştiriye açık bir eğitim sistemi ile çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Onlara dünya insanlarıyla entegre olacak şekilde eğitim verirsek, dünyanın her yerine ürünlerimizi satarız. Her şeyin başı ezbere dayalı olmayan, uygulamalı bir eğitim politikasıdır. Eğitimi bir hükümet politikası olarak görmeyip, çağa ve zamana göre yeniliklere açık devlet politikası haline getirirsek, gençlerimizin aklı para eder. Bilim ve teknoloji eğitimde belirleyici olmalıdır.
Dünyada güçlü olmak için ekonominizin güçlü olması gerekir. Ekonomisi güçlü olan başta Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Almanya gibi ülkeler dış tehditlere maruz kalmazlar. Ama ekonominiz kırılgan ve zayıfsa o zaman dış güçler sizin üstünüzde her türlü oyunu oynamaya çekinmez.
Hiçbir dış güç sizin fen lisesi ya da meslek lisesi açmanıza engel olamaz. Matematikte ve fende OECD verilerine göre ellinci sıralarda olmamızın sebebi dış güçler değildir. Matematik ve fende çocuklarımızı yetiştirmezsek nasıl akıl terinden para kazanacağız? Meslek lisesi memleket meselesi deyip, aranan insan yetiştirmek tek çıkış yolumuz.
Güzel fikirler, düşüncenin özgür olduğu ve eğitim sisteminin bu düşüncenin geliştirmesine fırsat verdiği bir iklimde proje haline gelir.
Bunları yaparsak Türkiye’den milyar dolarlık projeler çıkar mı? EVET!
Mithat Hoca’nın ardından
Sözün bittiği yerdeyiz. Üniversite’den hocamı, ekonomi ve siyasetteki akıl hocamı, sabahları kahve arkadaşımı, televizyondaki partnerimi, yeri geldiğinde ağabeylik yapan, yeri geldiğinde ise baba gibi davranan sevgili Mithat Melen hocamı kaybettim. Hakkında söylenecek çok şey var. İyi insan kalmayı başaran Mithat Hoca, doğru bildiğini sakınmayan bir adamdı. O yüzden siyasette kalıcı olamadı. Yalan söylemedi. Her zaman ülke menfaatlerini önde tuttuğu için de servet sahibi olamadı. Mütevazı bir hayat sürdü. Rahmetli babası Ferit Melen’den gördüğü gibi yaşadı. Liberal ekonomiyi savundu. Atatürk’e ve kuruluş değerlerine bağlı bir Atatürk milliyetçisiydi. Vanlı Mithat Hoca, akşamın geç saatlerinde bile yanında koruması olmadan dolaşabilen, her siyasi görüşten insanla sohbet edebilen ender insanlardan biriydi. O siyaseti ve politikayı meslek olarak görenlerden olmadı. Mithat Melen aslında Türkiye mozayiğiydi. MHP’den İstanbul milletvekili olup da Van’da HDP’lilerin sevgi ve saygısını kazanan tek isimdi. Maalesef COVID-19 virüsüne yenik düştü ve tecrübelerine en çok ihtiyaç duyduğumuz bugün kaybettik. 53 yıllık Hadiye’sini geride bıraktı. Bir yıldır hastanelerde eşini tedavi ettirmek için ilerleyen yaşına rağmen koşturdu. Bu sırada virüsü kaptı ve aramızdan ayrıldı. En çok vasatlıktan şikayet ederdi. Liyakat sahibi kişilerin iş başına gelmesini isterdi. Vasat insanların ülkeyi geriye götürdüğünü söylerdi. Kurumların başında vasat kişiler olduğunda, onların da yanlarına vasatları aldığını ve derlenemediğini vurgulardı. Cehalete karşı başarılı olamadığımız için üzülüyordu. Dinin devlet işlerine ve siyasete alet edilmesi Mithat hocayı endişelendiriyordu. Babası Ferit Bey Maliye Bakanı’yken, bir kış günü otobüs durağında beklediğini, babasının durağın önünden geçerken makam arabasının camını açıp "oğlum pardesunun önünü sıkı kapat ve hastalanma" deyip gittiğini anlattığında, gözlerinde ne hale geldik bakışları vardı. Devlet terbiyesi almış bu güzel insan maalesef tecrübeleriyle birlikte toprak olup gitti. Bir pazar günü bir manga polis ve sevdiklerinin gözyaşları arasında ebediyete intikal etti. Düşüncelerini her platformda tekrarlamaya devam edeceğiz sevgili hocam. Hadiye’ne de vasiyet ettiğin gibi iyi bakacağız. Gözün arkada kalmasın.
Türkiye’nin çıkış yolu, “toplumsal uzlaşma”dan geçer;
Dr. Kazım KILINÇ
Türkiye, 15 Temmuz’da Cumhuriyet tarihinin en kanlı darbe girişimine sahne olduktan sonra, korkunç olayları yaşadı.
Terör tırmanışa geçti, onlarca askerimiz/polisimiz şehit oldu, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan suikast girişiminde bulunuldu. Ve nihayet Suriye’nin kuzeyinde ordumuz, operasyon başlattı. Bu olayların sadece biri başka ülkelerde yaşansaydı muhtemelen “kaos” olurdu, büyük bir kriz olurdu.
Türkiye ise, bu büyük belaları çok şükür daha küçük boyutlarda sarsıntılarla atlattı, atlatmaya çalışıyor. Tehlike henüz geçmiş değil. Türkiye, muhtemelen terör saldırılarına uğrayabilir, devletimiz içindeki terörist yapılanma, kaotik eylemler/olaylarla huzurumuzu bozmaya çalışabilir.
Peki Türkiye’nin terör belasını atlatması için ne yapmalı? Devletin bir başka cemaat/grup tarafından kemirilmemesi, yeni bir FETÖ olayı yaşanmaması için nasıl bir yol izlenmeli? Cevabı aranması gereken soru budur.
Bu konuda yapılması gerekenleri, atılması gereken adımları şöyle sıralamak mümkün:
Birincisi, 15 Temmuz gecesinde oluşan “birlik” ve beraberlik” ruhuna sahip çıkılmalı, bu anlayış sözlerle, davranışlarla devam ettirilmeli.
İkincisi, ordumuz ve polisimiz yeniden yapılandırılırken mutlaka ama mutlaka, “liyakat” ve “ehliyet” esas alınmalı. Etnik, dini, mezhebi ve siyasi görüş ayırımı yapılmadan, teröre, şiddete bulaşmamış tüm vatanseverlere kapı açılmalı. Etnik kökeni, dini, mezhebi, siyasi görüşü ne olursa olsun, bilgisi, donanımı yeterli olan insanlarımıza ayırım yapılmadan polislik, askerlik görevi verilmeli.
Vali, kaymakam, bürokrat atamalarında, görevlendirme lerinde de ” ehliyet” ve “liyakat” ilkesi esas alınmalı. İnsanlarımız işe alınmayacaksa, ataması yapılmayacaksa dininden, mezhebinden, etnik kökeninden, siyasi görüşünden dolayı değil, yetersizliklerinden dolayı alınma malı. Devlet, bu ilkeye sadık olmalı, titiz bir şekilde uygulamalı ki vatandaşlar da inansın.
Üçüncüsü, devletin temel ilkelerine, demokrasiye, hukuka, adalete, yargı bağımsızlığına, laikliğe, sosyal devlet ilkesine muhakkak surette ve sonuna kadar sahip çıkılmalı.
Dördüncüsü, tarikatların, cemaatlerin devlet içine sızma ları, siyasete bulaşmaları önlenmeli. Paralel polis, paralel ordu, paralel bürokrasi belasına izin verilmemeli.
Beşincisi, iktidar alacağı kararlarda, çıkaracağı yasalarda, atacağı adımlarda muhakkak surette muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları ile istişare etmeli, farklı görüşleri/önerileri dikkate almalı. Muhalefet de yapıcı eleştirileri ve önerileri ile bu sürece katkıda bulunmalı.
Özetle, Türkiye’nin bu kaotik durumdan tek bir çıkış yolu var: Toplumsal uzlaşma. Eğer içeride tüm kesimler, hoşgörü ve uzlaşı içinde hareket ederse bu belayı, büyük bir fırsata dönüştürebiliriz. Türkiye’mizi yeniden şahlandırabilir, insanlarımızı rahat ettirebilir, mutlu edebiliriz. Toplumsal uzlaşmayı sağlar, iç barışımızı tesis edersek yeni bir yatırım hamlesi ile uçuşa geçebilir, yeni bir ihracat seferberliği ile daha büyük sıçramalar gerçekleştirebiliriz.
Yolumuz açık olsun…
Türkiye’nin çıkış yolu 8 maddeden geçiyor:
31 Mayıs 2021 Pazartesi, 09:47 Tweetle İYİ Parti Manisa İl Başkanı Hasan Eryılmaz, Türkiye’nin çıkış yolunun genel başkanları Meral Akşener’in açıkladığı 8 maddeden geçtiğini, İYİ Parti iktidarında Türkiye’nin özlediği, yolsuzluk ve yoksulluğun olmadığı, adil, demokratik bir ülkeye kavuşacaklarını söyledi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin “İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisini açıkladı. Önerilen sistem, cumhurbaşkanının tarafsızlığını ve meclisin güçlendirilme sini merkeze alıyor ve 8 ana başlıktan oluştu. Öneriler arasında seçim barajının yüzde 5’e indirilmesi de yer aldı. İYİ Parti Manisa İl Başkanı Hasan Eryılmaz, Türkiye’nin çıkış yolunun genel başkanları Meral Akşener’in açıkladığı 8 maddeden geçtiğini söyledi. Genel Başkanları Meral Akşener’in dediği gibi sistemle “Yolsuzluğun, yoksulluğun, yasakların sebebi olan bu ucube sisteme” son verileceğini hatırlatan Eryılmaz, önerdikleri sistemin ilkelerini maddeler halinde açıkladı.
1. İLKE: TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI :
“İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, TC, Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecek. Cumhurbaşkanının hiçbir parti ile bağlantısı olmayacak. Devletin ve milletin birliğini temsil edecek. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde CB’nin görev ve yetki alanı, demokrasinin tıkandığı anlarda kurumlar arasından hakemlik vazifesini ifa eden devletin en üst organı şeklinde düzenlecek. Böylece partili cumhurbaşkanının Meclisimizi etkisiz hale getiren karar ve uygulamaların önüne geçilecek. Yasama gücü yeniden TBMM’ye devredilecek. Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, büyükelçiler ve valilerin atanmasında üçlü kararnameyle Cumhurbaşkanı söz sahibi olacak. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemde, yalnızca bir dönem görev yapabilecek, görev süresi 6 yıl olacak. Görevi sona eren Cumhurbaşkanı aktif siyasete dönemeyecek.”
2. İLKE: ÇOĞULCU DEMOKRASİ, KATILIMCI YÖNETİM, GÜÇLÜ MECLİS:
“Partili cumhurbaşkanı sistemine geçildikten sonra anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale geldi. TBMM’nin etkinliği azaldı. Karar süreci bir kişiye teslim edildi. Ortaya sorunlu bir demokrasi çıktı. Sorunlu bir yargı, sorunlu ekonomi demektir. İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem, çoğulculuğa dayanacak. Uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak demokrasimizi güçlendirecek. Koalisyon hükümetleri bugüne kadar, Erdoğan tarafından ülkenin kalkınmasının, ekonomik refahın önünde büyük engel gibi gösterildi.” “Ülke yönetimi tek bir kişinin değil, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’nun yetkisinde olacak. Hükümeti kurma ve hükümet etme süresi, adil ve serbest seçimlerle oluşan TBMM tarafından belirlenecek. Tek bir partinin milletvekili sayısının, hükümet kurma yeterliliğine sahip olmaması hâlinde koalisyon hükûmetleri kurulacak. Ama koalisyon hükûmeti kurulmadan önce, şeffaf yönetim anlayışıyla partiler arasında yapılacak koalisyon protokolü, milletimizle açık bir biçimde paylaşılacak.” “Meclis dışından Bakan atanamayacak. Bakanlar, Başbakan tarafından milletvekilleri arasından seçilecek ve tek kişiye karşı değil, hem kurul olarak birlikte, hem de her bir bakan ayrı ayrı olmak üzere milletin seçtiği meclise karşı sorumlu olacak. Yasama yetkisi ve gücü, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olacak.” “Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, Hâkimler Savcılar Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu, YÖK’ün yerine kurulacak olan, Türkiye Yükseköğretim Kurumu, ve RTÜK üyelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından nitelikli çoğunluk ile seçilmeleri sağlanacak. Merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki yetki dağılımı iktidar ve muhalefet belediyesi ayrımı olmadan milli iradeye saygı duyulacak şekilde düzenlenecek.”
3. İLKE: KUVVETLER AYRILIĞI VE GÜÇLÜ DENETİM :
“Bizim için herhangi bir vesayet kabul edilemez. Nitekim kuvvetler ayrılığı her türlü vesayetin önüne geçebilecek bariyerde. Önerimizde devletin hiçbir kurumu anayasadan aldığı yetkiler dışında vesayet kuramayacak. Böylece Türkiye’de vesayet dönemi sona erecek. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin ülkede açtığı sorunların nedeni keyfilik. Bu durum uluslarası finans çevrelerinde ekonomik kırılganlığa neden oldu. Önerimizde, Merkez Bankası’nı müdahalelere kapatacağız. Merkez Bankası Başkanı Bakanlar Kurulu tarafından beş yıllığına atanacak. En az yüzde 5 oranında kadın üyelerden oluşacak bu kurumlarda başkanlar bakanlar kurulu tarafından 4 yıllığına atacanak. TBMM, Türk milleti adına bütçe düzenlenmelerinde söz söyleyecek. Önerimizle yolsuzluk ile mücadelede kamu da denetimsizliğe son vereceğiz. Hükümetin bütün harcamaları Sayıştay denetimine açık olacak. Milletin parasını harcarken sığınılan ticarı sır saçmalığına son verilecek.” “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, Rekabet Kurumu, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, Enerji Piyasası Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi idari ve mali özerkliğe sahip kurumlar olacak. En az, yüzde 25 oranında kadın üyelerden oluşacak bu kurulların, başkan ve üyeleri, en fazla iki defa olmak üzere, dört yıllığına Bakanlar Kurulu tarafından atanacak.” “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti adına, bütçenin kabulü ve denetiminde etkin hale gelecek. Keyfiyetle yapılan ödenek üstü harcama uygulamasına son verilecek. Ödenek üstü harcama ihtiyacının ortaya çıkması halinde Bakanlar Kurulu, meclise ek bütçe kanun tasarısı sunacak. Reklam “Sayıştay’ın denetim yetkileri artırılacak. Hükûmetin bütün harcamaları, istisnasız olarak Sayıştay denetimine açık olacak. Harcamaların nerelere ve ne miktarda yapıldığı, şeffaf bir şekilde Sayıştay tarafından incelenecek. Milletin parasını harcarken sığınılan, “Ticari Sır” saçmalığına son verilecek. Türk Denetim Yasası acilen hayata geçirilecek.”
4. İLKE: HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE TAM BAĞIMSIZ, TARAFSIZ YARGI:
“Milletimizin her bir ferdi şartsız kanunun önünde eşit olacak. Hiçbir suç cezasız kalacak, ama bu ülkenin hiçbir yurttaşı da sahte delillerle cezalandırılmayacak. Adil yargılama ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından yapılabilir. Bu da hakim ve savcının tarafsız ve bağımsız olması ile mümkündür. Mevcut sistemde cumhurbaşkanı ve bakan hukuksuzluğa sessiz kalıyor. Böyle hukuk olmaz, böyle adalet sağlanamaz. Bu nedenle, Türkiye bu utançtan kurtulacak. HSK, üye atama sistemi değiştirilecek. HSK, en az beşi kadın, 15 üyeden oluşacak. Adaylar barolar, üniversiteler tarafından önerilecek TBMM’de tarafından seçilecek. HSK üyeleri bir kez seçilecek ve görev süresi beş yıl olacak. Bir ülkenin yönetimindeki en önemli unsuru da anayasayı korumaktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi çok önemlidir. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi de düzenlenerek vesayetin etkisinden kurtarılacak.” “Ceza yargılamasında, soruşturma evresinin daha etkin, güvenilir ve hızlı olmasını sağlamak adına yalnızca soruşturma evresinde görevli olmak üzere, Adli Kolluk Sistemi kurulacak. Anayasaya, hâkim ve savcıların coğrafi teminatını sağlayan hüküm konulacak. Aynı zamanda, Hâkim ve Savcılar Kurulunun yapısı ve üye atama sistemi de değiştirilecek.” “Hâkim ve Savcılar Kurulu, en az 5’i kadın olmak üzere, 15 üyeden oluşacak. Adaylar, yargı kurumlarımız, barolar, üniversiteler tarafından önerilecek, ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, üye tam sayısının en az 3’te ikisinin oyuyla seçilecek. HSK üyeleri bir kez seçilecek ve görev süreleri 5 yıl olacak. Adalet Bakanı, ya da onun adına Adalet Bakanı Müsteşarı, kurulun gözlemci üyesi olarak toplantılara katılabilecek. HSK Başkanı, kurul tarafından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçilecek.”
5. İLKE: DEVLETTE LİYAKAT:
“İYİ Parti olarak ısrarla bir öneride bulunuyoruz, diyoruz ki liyakat vazgeçilmezdir. Ancak maalesef bir kişinin tercihlerine hapsedilen sistem, bir makama ulaşabilme kriteri, eş dost olma noktasında gelmişti. Torpilin yeni adı haline gelen mülakat kaldırılacak. Liyakatli kadroların kaynağı akademidir. Apartmanlara sıkışmış üniversitelere çeki düzen vermek zorundayız. Bunu sağlamalının ilk koşulu da akademi ve mali özerklik. Bu nedenle güçlendirilmiş parlamenter sistemler üniversitelerin özerk hale getirilecek. Rektör atamaları, kurum dışından yapılmayacak. Öğretim üyeleri kendi rektörlerini kendileri seçecek. En fazla oy alan öğretim üyesi YÖK bildirilecek ve ataması yapılacak. Fakültelere de fakülte dışında dekan atanmayacak. Dekan, fakültenin öğretim üyelerinin içinden seçilecek. 15 Temmuz hain kalkışmasının ardından birçok kurum gibi TSK’da da büyük yıkıma neden oldu. Harp akademileri kapandı, milli savunma üniversiteleri kuruldu. Eğitimdeki liyakat sorununun, ordu içinde liyakata dönüşmesi kaçınılmazdır. Askeri liseler ve harp akademeleri yeniden açılacak. Her kurumun içinde Devlet Liyakat Kurumu oluşturulacak.”
6. İLKE: İNSAN HAKLARI VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜK LER, GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET, GÜÇLÜ SİVİL TOPLUM, GÜÇLÜ GENÇLER:
“Demokratik, sosyal hukuk devletinin en temel kuralı olan kişinin bireysel özgürlükleri, hukuk tarafından en üst seviyede korunması sağlanacak. STK’lar güçlendirilecek. Hak savunucuları yapmaları için önlerindeki engeller kaldırılacak. Devlet, STK’larla birlikte çalışacak. İşçilere, öğrencilere, baro başkanlarına, doğaya sahip çıkan köylülerine, doğa savunucularına, 8 Mart Dünya Kadınlar gününde itilip kakılan kadınlara, EYT’li vatandaşlarımıza hukuksuzca müdahale edilemeyecek.” “Maalesef ülkemiz de, 2015 ile 2019 yılları arasında, 128 bin 190 kişi hakkın da, savcılıklar tarafından, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla işlem yapıldı. 29 bin 704 kişi hakkında, kamu davası açıldı. Aralarında çocukların da bulunduğu, 9 bin 554 kişi hakkında da mahkûmiyet kararı verildi. Bu tablo, Cumhurbaşkanı’nın, aynı zamanda parti başkanı olmasını sağlayan, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin getirdiği üzücü ve tasvip edilmeyen bir sonuçtur. İşte o nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; Cumhurbaşkanlığı makamı, bu ucube tariften kurtarılacağı için, partiye yönelik eleştiriler, Cumhurbaş kanı’na hitaben kabul görmeyecek. Cumhurbaşkanı, kişilik hakları itibarıyla, diğer vatandaşlarımız ve kamu görevlileri gibi, genel hakaret suçuna ilişkin düzenleme kapsamında korunacak. “Türkiye, mevcut sistemde, kadının haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşme den bile, bir kişinin gece yarısı kararıyla çekilebiliyor. Kadına karşı işlenen suçlar, bir erkek tarafından, sırf o erkeğin yap dediği şeyi yapmadığı ya da yapma dediği şeyi yaptığı için işlenen suçtur. Okuma denenin, okuyacağım dediği için, Evlen denenin, evlenmeyeceğim dediği için, çalışma denenin, çalışacağım dediği için, boşanma denenin, boşanacağım dediği için, yani kadın ların sırf insan olmaktan kaynaklanan hakkını kullandığı için, işlenen suçtur.Ve bu suç, Türkiye için artık çok büyük bir yara ve ayıptır. Bu nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendiril miş Parlamenter Sistem’de, Türk Ceza Kanunu’nda, “kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet suçu” düzenlenecek. Öldürme, şiddet, tecavüz, tehdit, hürriyetten yoksun bırakma, hakaret, müessir fiil gibi, çeşitli suçlarda, eğer mağdur kadınsa, en ağır cezalar düzenlenecek. Ve bu suçlarda, failin indirim sebeplerinden faydalanması mümkün olmayacak.” “İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, hiç kimse, Kaz Dağları’nı talan edemeyecek. Hiç kimse İkizdere’deki cennet köşeye taş ocağı açamayacak. Doymak bilmez müteahhitler, üç kuruş elektrik kârı için su yataklarımızı kurutamayacak. NASA’nın bile, ayakkabıyla dahi girilmemeli dediği, Salda Gölü’ne ihanet edilmeyecek. Hayvanlara yapılan eziyet, kabahat olmaktan çıkacak, hiçbir vicdansızlık cezasız kalmayacak.” “Sanat kurumlarının siyasete alet edilmek sizin, özgürce yönetilmesi ve bütün sanat dallarındaki sanatçılarımızın, sosyal güvenlik haklarına kavuşmaları için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak.”
7. İLKE: ÖZGÜR BASIN:
“Özgür medya bir gün herkese lazım olur. Medya, çoğulcu demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargıdan sonra, âdeta dördüncü kuvvettir. Tek şart, özgür ve bağımsız olabilmesidir. Basının özgür olmadığı bir ülkede, siyasetin, muhalefetin ve seçimlerin, eşit şartlarda yapılabilmesi mümkün değildir. Bunu, Ak Parti’nin kurduğu medya düzeninde, tüm açıklığıyla yaşadık, yaşıyoruz. Gazetelerin, televizyonların, iktidar partisinin yayın organına dönüştükleri bir ülkede, özgürlükten de, demokrasiden de söz edilemez. Bu anlamda, medya kuruluşlarının idari yapısı da çok önemli ve belirleyicidir. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Medyanın siyaset ten, siyasetin de medyadan nemalanmadığı bu düzen değişecek. Medya patronlarının diğer iş kollarındaki yatırımları çok sıkı denetlenecek. Medyadaki güçlerini, diğer alanlarda avantaj olarak kullanmaları engellenecek. Gerektiğinde, denetlemek için Rekabet Kurumu devreye sokulacak.”
8. İLKE: ADİL VE ÖZGÜR SEÇİMLER:
“Buraya kadar sıraladığım tüm ilkelerin hayata geçebilmesindeki en kilit durak, özgür ve adil seçimlerdir. Millet iradesini hakkıyla ve adil şekilde yansıtamayan seçimler ve seçim sistemi, demokrasinin önündeki en büyük engeldir. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, demokrasinin işleyişinin en önemli teminatı olan seçimler, adil ve özgür şekilde yapılacak. Millet iradesinin, Meclise adaletli şekilde yansıyabilmesi için ilk adım olarak, seçim barajı yüzde 5’e indirilecek. Siyasetin finansmanında şeffaflık sağlanacak, siyasi etik ilkelerinden taviz verilmeyecek. Özgür ve adil seçimlerin en önemli unsuru Yüksek Seçim Kurulu’dur. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, YSK’nın yapısı ve işleyişi ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılacak, son dönemde yaşanan güvensizliklere meydan verilmeyecek.”Kaynak: https://www.45haber.com/gundem/turkiyenin-cikis-yolu-8-maddeden-geciyor.htmlDerleyen: Jeof. Müh. Orhan BOYRAZ