Türk-Yunan ilişkilerinde temel sorunlar;
Yunanistan Başbakanı Karamanlis, 3 günlük temasları sırasında, Türk tarafıyla ikili ilişkilerdeki önemli sorunları ele alacak. Ankara ile Atina arasındaki temel sorunlar ve tarafların pozisyonları şöyle:
Türkiye ile Yunanistan arasında artan siyasi ve askeri diyaloga karşın, temel sorunlara çözüm bulunabilmiş değil.
1-Kıta sahanlığı: Yunanistan'a göre, Türkiye ile hukuki tek anlaşmazlık kıta sahanlığı konusunda, diğer konular ise kıta sahanlığı probleminin bir devamı. Atina, Ege'de kendisine ait ada, kayalık vs. uluslararası hukuk çerçevesinde kıta sahanlığına sahip olduğunu ve sorunun çözülmesi için Lahey Adalet Divanı'nı gidilmesini istiyor. Türkiye ise, anakarasına yakın formasyonların Türkiye'nin coğrafi devamı olduklarından hareketle, kıta sahanlığının ikili müzakerelerle belirlenmesini istiyor.
Türk ve Yunan savaş uçakları, Ege'de sık sık karşı karşı geliyor.
2-Hava sahası: Yunanistan 1932'de Ege'deki hava sahasını 6 milden 10 mile genişletince hava sahası sınırları Türkiye ile anlaşmazlık konusu oldu. Türkiye ve NATO ülkeleri, hava sahası genişliğini, karasuları kadar, yani 6 mil olarak tanıyor. Atina, Ege'de Türk savaş uçaklarının 6-10 mil arasında kalan bölgedeki uçuşlarını ise ihlal sayıyor.
3-Karasuları: Türkiye, Ege'deki karasularının genişliği 6'şar mil olduğunu savunurken Yunanistan ise 12 mil olduğu iddiasında. Yunanistan Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (1982) dayanarak, karasularını Ege'de 12 mile genişletme hakkına sahip olduğu iddiasında. Türkiye ise bunu savaş sebebi sayıyor. Türkiye, Ege'nin özel şartlara haiz bir yarı kapalı deniz olduğunu, Yunanistan'ın dayandığı sözleşmenin açık denizler için geçerli olduğunu söylüyor.
4-Adaların silahlanması: Yunanistan, Limni-Semadirek adalarını, 1936 tarihli Montrö Antlaşması'na dayandığı savıyla silahlandırdı. Türkiye, bu anlaşmanın bu adaları kapsamadığını ve 1923 Lozan Antlaşması gereğince silahsız olmaları gerektiğini savunuyor.
5-FIR hattı: Yunanistan, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü'nün sivil uçaklar için uçuş bildirim bölgelerini (FIR hattı) egemenlik hakkı görüyor ve FIR hattının Türk kıyılarına teğet geçen R-19 hava koridorunun, iki ülkenin Ege sınırını oluşturduğunu savunuyor. Atina, bu koridorun Türk savaş uçakları tarafından geçilmesini ihlal sayarken Türkiye sivil uçaklarla ilgili düzenlemeleri askeri uçuşlarla bağlantılı görmüyor.
6-İhtilaflı bölgeler: Yunanistan, Ege'de uluslararası ve ikili anlaşmalarla aidiyeti belirlenmemiş formasyonları, Lozan Antlaşması'nda belirtildiği üzere Türkiye kıyılarından üç mil uzak olmaları halinde egemenlik bölgesinde sayıyor.
Patrikhane'nin statüsü, Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlık konuları arasında bulunuyor.
Azınlıklar: Türkiye, Yunanistan'ın Batı Trakya'daki Türklerin dini özgürlüklerini ve eğitim haklarını kısıtladığını, Lozan Antlaşması’nda yer almasına rağmen, Batı Trakyalı Türklerin kendi dini liderlerini belirlemelerine izin vermemesini eleştiriyor. Yunanistan ise, Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik statüsünü tanımamasından rahatsız. Atina hükümeti ayrıca Ankara'dan, Heybeliada'da Ruhban okulunun açılmasını ve ülkedeki azınlık vakıflarına daha önce el konulan mallarının iadesini de istiyor.
7- KIBRIS SORUNU
1974 sonrası dönem, Türk - Yunan ilişkilerinde en yoğun olayların yaşanmış olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir yandan iki ülke arasında Kıbrıs konusundaki görüşmelerde belirgin bir sonuca ulaşabilecek ilerlemeler sağlanamazken, diğer yandan da iki ülke arasında artan güvensizliğe koşut olarak, Ege Denizi'nde yeni sorunlar ve bunların yaratmış olduğu gerginlikler yaşanmaya başlamıştır.
1974 sonrası dönemde, Kıbrıs sorunu, iki ülke arasındaki ilişkilerin temel dayanağını oluşturmaya başlamıştır. Türkiye, Yunanistan ile ilişkilerini sorunsuz bir temel üzerinde dostluk ve işbirliği düzeyine yükseltmeye çalışırken, dış politikasını Kıbrıs sorununun etkisinden kurtarmaya çaba göstermiştir. Özellikle askeri ve ekonomik açıdan Türkiye'nin ABD ve diğer önde gelen NATO üyesi ülkelere olan bağımlılığı ve ABD yönetiminin Türkiye'ye uygulamaya başlamış olduğu ambargonun Kıbrıs şartına bağlanmış olması, Türkiye'yi, uluslararası bağlantılarını oldukça güç şartlar altında yürütmeye zorlamıştır.
Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri müdahalede bulunması adada yaşayan iki toplumun birbirlerinden kesin olarak ayrılması ile sonuçlanmış ve Türk toplumu kendi ulusal yönetimini kurarak, Türkiye'nin etkin garantisi olmadan tekrar Kıbrıs Rum toplumu ile bir arada yaşayamayacaklarını açıklamışlardır. 1974 sonrası Türk - Yunan ilişkilerinde Kıbrıs sorununa ilişkin olarak yapılan bütün görüşmeler sırasında Kıbrıs Türk toplumunun temel yaklaşımı iki toplumlu, iki kesimli, Türk ve Rum toplumunun eşit haklara sahip oldukları ve Türkiye'nin etkin garantisinin bulunduğu bir federasyonun kurulması yönünde olmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu ise, görüşmeler sırasında Kıbrıs'ta Türklerin azınlık haklarının garanti altına alınmış olduğu bir üniter devletin kurulmasından yana politikalar izlemişlerdir.
8-Doğu Akdeniz: Kıbrıs açıklarında doğalgaz arama krizi nasıl başladı, hangi ülke ne istiyor?
Türkiye'nin ilk sondaj gemisi Fatih, Kıbrıs açıklarında faaliyetlerine başlamış durumda. AB, Ankara'ya 'Kıbrıs'ın egemenlik hakları ihlâl edilmemeli' çağrısı yaparken, Türkiye AB'yi çözüme katkı koymamakla suçluyor.
Türkiye'nin Fatih ve Yavuz sondaj gemilerini Kıbrıs açıklarına göndermesi ve geminin Kuzey Kıbrıs'ın ruhsat verdiği bölgelerde doğalgaz aramalarına başlaması, Rum kesiminin yanı sıra Yunanistan, Avrupa Birliği, Mısır, İsrail ve ABD'nin tepkisiyle karşılaşmış durumda.
Güney Kıbrıs ve Yunanistan, sondaj faaliyetlerinin Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesinin ihlâli olduğunu söylüyor.
Avrupa Birliği de bu konuda Yunanistan ve Kıbrıs'ı destekliyor. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, bu hafta yaptığı açıklamada "Avrupa Birliği Kıbrıs'ın arkasındadır. Türkiye'yi AB üyesi ülkelerin egemenliğine saygılı olmaya çağırıyoruz. Avrupa Konseyi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir" dedi.
Türkiye ise sondaj çalışmalarına ara verilmeyeceğini söylüyor.
Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri yedi soruda derledik:
Gerginliğin sebepleri neler?
Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000'li yılların başına, yani Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.
Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.
Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs'ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi.
Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü, Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.
Gerginlik nasıl büyüdü?
Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı.
ABD'nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar.
Exxon Mobil'in 2018 sonunda Kıbrıs Adası'nın güney tarafında yer alan 10 numaralı parselde doğalgaz aramaya başlaması gerginliği daha da artıran bir adım oldu.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.
Türk hükümeti, ikinci sondaj gemisi Yavuz'u da doğalgaz arama faaliyetleri için bölgeye gönderdi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini
ABD ve AB niye Türkiye'ye tepki gösterdi?
Taraflar arasında son günlerde yaşanan karşılıklı söz düellosu, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 4 Mayıs'ta Kuzey Kıbrıs'a yaptığı bir ziyaret sırasında Fatih'in adanın batısında doğalgaz arama çalışmalarına başladığını açıklamasıyla başlamıştı.
Kıbrıs'ın aramanın kendi egemenlik alanlarını da kapsadığı gerekçesiyle tepki verdiği Türkiye'nin bu hamlesine ilk yanıt AB'den geldi.
AB'nin Dışişleri Bakanı konumundaki Federica Mogherini, Türkiye'nin Kıbrıs'ın egemenlik haklarına saygı duyması çağrısında bulunurken, ABD Dışişleri Bakanlığı da provokatif bulduğu bu adımın gerginliği artırma riski taşıdığını kaydetti. Her iki taraf da Türkiye'den faaliyetlerini durdurmasını istedi.
Türk Dışişleri Bakanlığı da yaptığı iki ayrı açıklamayla ABD ve AB'ye yanıt verdi. ABD'nin açıklamasını gerçeklikten kopuk bulan Dışişleri, "Üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez" dedi.
AB'yi de Kıbrıs sorunun çözümü konusunda şu ana kadar hiçbir olumlu adım atmamakla suçlayan Türkiye, Doğu Akdeniz'deki enerji denkleminden dışlanmasına dönük çabalara karşı çıkacağını kaydetti.
Şubat ayında düzenlenen Mavi Vatan-2019 tatbikatı, Türkiye tarihinin en büyük donanma tatbikatıydı ve 100'ün üzerinde donanma gemisiyle gerçekleştirilmişti.
Gerginlik askeri çatışmaya dönüşür mü?
Doğu Akdeniz, son dönemde askeri hareketliliğin çok arttığı bir bölge konumunda. Suriye meselesi nedeniyle Rusya Federasyonu, ABD, Büyük Britanya ve Fransa gibi ülkeler bu bölgede önemli bir deniz gücü bulunduruyorlar.
Türkiye ve Yunanistan da bu bölgede önemli bir askeri hareketlilik içindeler. Bölgedeki varlığının sınırlandırıldığı kaygısındaki Türkiye son dönemde yaptığı Mavi Vatan-2019 tatbikatıyla gündeme geldi. Yunanistan ve Kıbrıs'ın da bölgedeki tatbikatlarını artırdığı gözleniyor.
Bölgede en son askeri gerginlik, Türk savaş gemilerinin 2018 başında bölgeye gelmeye çalışan ENI'ye ait SAIPEM2000 sondaj gemisini Kıbrıs açıklarında engellemesi ile yaşanmıştı. Türkiye, Yunanistan'a bir firkateynin Ekim 2018'de Kıbrıs'ın Güzelyurt açıklarında araştırma yapan Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisini taciz ettiğini açıklamıştı.
Her ne kadar risk olsa da tarafların sonunda kendi çıkarlarına zarar verecekleri bir çatışmayı göze almayacakları öngörülüyor.
Tarafların temel politikası nedir?
Kıbrıs, son 10 yılda bulunan doğalgaz kaynaklarını ekonomik zenginliğe çevirme arayışında. Türk tarafının da elde edilecek gelirden yararlanacağını, bunun için bir fon oluşturulacağını belirten Kıbrıs hükümeti, başta BM olmak üzere uluslararası toplumdan gelebilecek baskıyı hafifletmeyi amaçlıyor.
Türkiye'yi uluslararası planda zor duruma düşürmeyi de hedefleyen Kıbrıs hükümeti, bu politikaya paralel olarak, BM gözetimindeki müzakere sürecini de ucu açık bir sürece yaymayı öngörüyor.
Türkiye ise Kıbrıs'ın tek taraflı olarak gördüğü politikasına karşı hamlelerini sürdürüyor.
Kendisini Doğu Akdeniz'de sadece Antalya Körfezi tarafına sıkıştıracak politikaları boşa çıkartmaya çalışan Türkiye, hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için imkanlarını seferber ediyor.
7 Temmuz'da erken seçime giden Yunanistan'da iktidar değişti, radikal sol koalisyon (SYRIZA) seçimi ikinci sırada bitirirken Yeni Demokrasi Partisi tek başına iktidara geldi.
Ülkenin yeni Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, görevdeki ilk haftasında "Türkiye Doğu Akdeniz'in haylaz çocuğu olmayı bırakıp ciddi bir oyuncu olmalı" dedi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise "Dendias'ın ifadelerini yadırgıyoruz. 'Avrupa'nın şımarık çocuğu' unvanı esasen Yunanistan'a aittir" dedi ve ekledi:
"Avrupa'nın haylaz çocuğu ise, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Avrupa Birliği üyesi olan ve Yunanistan'la birlikte yıllardır Doğu Akdeniz'i istikrarsızlığa sürükleyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimidir."
Enerji gerginliği bölgesel denklemi nasıl değiştirdi?
Doğu Akdeniz'de hidrokarbon rezerv yataklarının keşfedilmesi, kıyıdaş ülkeler arasında hem yeni işbirliği alanları hem de ittifaklar kurulmasına neden oldu.
İsrail'in Tamar ve Leviathan, Mısır'ın Zohr ve Kıbrıs'ın Afrodit yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması hedefinde birleşen bu ülkeler, Yunanistan'ın da katılımıyla yeni bölgesel işbirliği platformları oluşturmaya başladılar.
Ocak ayında Kahire'de bir araya gelen Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurduklarını ilan ettiler. Forumun amacı bölgesel kaynakların üretimi, tüketimi ve pazarlanması süreçlerinde işbirliği yapmak ve Doğu Akdeniz'i yeni bir enerji üssüne dönüştürmek olarak açıklanıyor.
Bu sürece paralel olarak Kıbrıs, Yunanistan ile birlikte Mısır, İsrail ve Ürdün'le ayrı ayrı üçlü işbirliği oluşumları kurarken, hem ABD'nin hem de AB'nin güçlü desteğini de aldı.
Bu gelişmeler, Doğu Akdeniz'in önde gelen ülkelerinden biri olan Türkiye ve Kıbrıs adasının bir parçası olan Kıbrıs Türkleri'nin izolasyonuna neden oldu. Kıbrıs'ı zaten egemen bir devlet olarak tanımayan, Mısır ve İsrail ile ilişkileri de son derece gergin olan Türkiye, ekonomik ve siyasi haklarını korumak için daha yüksek sesle görünür olma politikasına yöneldi.
Yunanistan, Kıbrıs ve İtalya'nın AB üyesi olması, Doğu Akdeniz'de ABD, Katar, Fransa gibi ülkelerin büyük şirketlerinin yer alması Türkiye'nin daha da yalnızlaşmasına neden oldu. Türkiye, bu nedenle, Kıbrıs sorunun çözümünde tek yetkili olan BM'nin bu süreçte daha çok ses çıkarmasını talep ediyor.
Bölgedeki enerji kaynakları ne kadar?
Son 10 yılda yapılan sondajlar sonunda İsrail, Tamar yatağında 320 milyar metreküp, Leviathan'da 600 milyar metreküp, Kıbrıs ise Afrodit'te 130 milyar metreküp, Kalipso'da ise 200 milyar metreküp civarında doğalgaz bulduğunu ilan etti. Bölgenin en büyük doğalgaz kaynağı 800 milyar metreküplük rezerviyle Mısır'ın Zohr bölgesi oldu.
Ancak bulunan doğalgaz miktarının küresel ölçekte çok az olması, bulunan kaynaklarının nasıl işletilip, pazarlanacağı konusunda soru işaretlerine yol açıyor.
Kıbrıs'ın bir LNG terminali inşa etme maliyetinin 5 milyar Euro olacağı, Kıbrıs-Yunanistan-İtalya doğalgaz hattının da 6 milyar Euro gibi bir maliyetle yapılacağı hesap ediliyor.
Türkiye üzerinden bir doğalgaz hattının da siyasi nedenlerle yapılamayacağı hesap edildiğinde İsral ve Kıbrıs açısından en uygun formülün Mısır'ın mevcut LNG ihraç terminallerini kullanması olacağı öngörülüyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Çarşamba günü 24 TV'ye yaptığı açıklamada, "Biz, Doğu Akdeniz'de herkesle işbirliğine varız ama bugüne kadar Yunanistan, Mısır, İsrail gibi bölgedeki diğer ülkeler bizi dışlayarak kendi aralarında işbirliği yapma girişiminde bulundu" dedi.
Çavuşoğlu, "Biz de onlara diyorduk ki Türkiye'nin olmadığı hiçbir anlaşma geçerli değildir, Türkiye'nin olmadığı hiçbir işbirliği de sonuçta netice getirmez. Bunu da attığımız adımlarla gösterdik. Oldu bittiye izin yok. Doğu Akdeniz'de işbirliği yapmak istiyorsanız bize gelin" diye konuştu.
Doğu Akdeniz’de Keşfedilmeyi Bekleyen Doğal Gaz Potansiyeli;
KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy, Doğu Akdeniz'de şu ana kadar 107 trilyon feet küplük doğal gaz rezervine ulaşıldığını belirterek, "Bu da şu demektir, ortada keşfedilmemiş, ulaşılmamış 3.9 trilyon feet küplük bir doğal gaz rezervi var" dedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy, Doğu Akdeniz bölgesinde 4 katrilyon feet (fit) küplük doğal gaz rezervi saptandığını söyledi.
Doğu Akdeniz’in gaz potansiyeli mevzu bahis olduğunda temel kaynak olarak ABD Jeoloji Kurumu (USGS) çalışmaları esas alınmaktadır. USGS, 2010 yılında Doğu Akdeniz’deki iki havzada (Türkçede basen olarak da kullanılıyor) jeolojik esaslı değerlendirme sonucunda teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş petrol ve gaz varlığı hakkında iki önemli çalışma yayınlamıştır.
USGS’nin Mart 2010’da, çoğunlukla İsrail, Gazze Şeridi, Güney Kıbrıs ve Lübnan açıklarını kapsayan Levant Havzasının petrol ve gaz potansiyelini değerlendirdiği çalışması söz konusu havzada teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş 1,7 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp (tcm) doğal 2 Aditya Saraswat, Fun in the Sun for Club Med Upstream Oil and Gas Operators, GEOExPro, June 2019,
Uupstream-oil-and-gas-operators. 5 gaz bulunduğunu öngörmekteydi.3 USGS’nin Mayıs 2010’da yayınladığı bir başka değerlendirmede ise Nil Deltası Havzasında teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş 1,8 milyar varil petrol ve 6,3 tcm doğal gaz bulunduğu tahmin edilmektedir. Yani Levant Havzasına nazaran Nil Deltasında yaklaşık aynı miktarda petrol fakat iki kat doğal gaz bulunduğu tahmin edilmiştir. 4 Özetle, USGS’nin Nil Deltası Havzası ve Levant Havzasını kapsayan çalışmaları Doğu Akdeniz’de toplamda teknik olarak çıkarılması mümkün fakat henüz keşfedilmemiş 10 trilyon metreküpten fazla doğal gaz olduğunu öngörmektedir.
Derleyen : Jeof. Müh. Orhan BOYRAZ