Derleyen : Jeof. Müh. Orhan BOYRAZ
Sümer Uygarlığı, MÖ 4000'li yıllarda ilk Sümer kenti Eridu?da başladı. Eridu?da inşa edilmiş ilk Sümer Tapınağı, bir ustalık eseriydi ve birden bire ortaya çıkmıştı. Sümerler sadece usta işi bu tapınağı birden bire yapmakla kalmamışlar, birden bire yazıyı da bulmuşlardı. Bununla da kalmamışlar birden bire matbaayı ve matematik sistemini bulmuşlardı. Eski Sümer?de birdenbire mahkemeler kurulmuş, birden bire okullar açılmış, birden bire ticarethaneler ortaya çıkmıştı. Petrolün günlük hayatta sadece yakıt olarak değil aynı zamanda boya, yol yapım malzemesi, yalıtım malzemesi, yarı kıymetli taşların üretiminde hammadde olarak kullanılması hatta tıpta kullanılması, Sümerler zamanında ve birden bire olmuştu. Sümerler birden bire beyin ve göz ameliyatı yapacak kadar tıpta ilerlemişlerdir. Tıpta uzmanlık birden bire gelişmiş, birden bire eczacılık başlamış ve birden bire reçeteler yazılmıştır.
İlk meclis, ilk tarihçiler, ilk vergi, ilk vergi indirimi, ilk ilaç formülleri kitabı, ilk çiftçi yıllığı, ilk bahçecilik, ilk atasözleri, ilk masallar, ilk aşk şarkısı, ilk ninni, ilk uzun mesafe koşusu, ilk kütüphane, ilk kütüphane kataloğu ve daha birçok ilk, eski Sümer?de birden bire ortaya çıkmıştır.
Resmi tarih tarafından kabul edilmese de son dönemlerde ortaya atılan çarpıcı teze göre;
Eski dünyada ileri bir uygarlık vardı, bu uygarlık bir felaket sonucu yok oldu, bu felaketten kurtulanlar, uzun bir suskunluk döneminden sonra yeni bir uygarlık başlattılar. Bu uygarlık, Sümer Uygarlığı?dır. Bu tezi öne sürenlere göre Sümer Uygarlığı yeni bir uygarlık değil, Tufan öncesinde yeryüzünde var olmuş bir büyük uygarlığın Tufan?dan sonra hafızalarda kalmış bölümünün yeniden uyandırılmasıdır. Bu tezi öne sürenlere göre birdenbire bir uygarlık yoktu. Tufan?dan önce var olan görkemli bir uygarlık, uzun bir uyku döneminden sonra hafızalarda kalanlarla, yeniden var edilmişti.
Sümer inanışının içindeki Alevi izleri bizi, Tufan öncesi Alevi geçmişine götürebilir. Nasıl ki Sümer Uygarlığı Tufan öncesi bir büyük uygarlığın arta kalanlarıdır, Sümer inanış sistemi de Tufan öncesi bir büyük inanıştan hafızalarda kalanlar olmalıdır. Gösterişli ayinler, ritüeller ve törenlerden oluşan, çok renkli ve zengin öğeler içeren Sümer inanışı da birdenbire ortaya çıkmadı. Sümer inanışı Tufan?dan önceki büyük uygarlığa ait görkemli bir inanışın yıpranmış, unutulmuş biraz da bozulmuş haliydi.
Sümer İnanışının içindeki birçok temel öğe ve ritüel başta insanın Yaratılış hikayesi ve ibadet biçimleri olmak üzere Alevi kaynaklıdır. Sümerler?den kalan kil tabletlerde Aleviliğin izleri, Naakal yazıtlarında olduğundan daha açık ve daha belirgindir.
Tevrat?tan binlerce yıl önce yazılmış beş bin yıllık bir Sümer tabletinde, Alevi Cem Törenleri?nde ?On İki Hizmet? adı altında on iki Alevi Babası tarafından yerine getirilen hizmetler ve Ayin-i Cem?in hazırlık aşamaları, bugünün Alevi Cem Törenleri?ndeki uygulamalarla birebir örtüşen bir benzerlikle anlatılmıştır.
Ayin-i Cem, Alevi inanışının temel taşıdır. Ritüeller, danslar, müzik ve semboller yardımı ile kadim bilgilerin binlerce yıldır sır perdeleri altında kuşaktan kuşağa aktarılmasına aracı olmuştur.
Ayin-i Cemler, Cem Evi?nin ayin için hazırlanması ile başlar, ayinde sunulacak yiyecekler, (lokma), içkiler (dem) ve Ayin-i Cem?i başlatacak çerağ (çıra-mum) hazırlanır. Sonra ayini yöneten Pir on iki hizmetliyi seçer ve bir ışık (çerağ) yakılması ile Ayin-i Cem başlar.
Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer, ?Sümerler? adlı kitabında yer alan bir Sümer silindir tabletinde, beş bin yıl öncesinin Ayin-i Cem hazırlıkları şöyle anlatılıyor;
Gudea bir dizi ilahın yardımıyla tapınağı (cem evi) temizledi...törende (Ayin-i Cem) kullanılacak bütün yiyecekler (lokma) adak içkilerini (dem) ve tütsüleri (çerağ) hazırladı... Bunun ardından tapınağın (cem evi) gereksinimlerini karşılayacak bir gurup Tanrı?yı (on iki hizmetli) atama işine geçti.?
Ayin-i Cem?in on iki hizmetlisi Sümer tabletinde teker teker sayılmış. Alevi Ayin-i Cemleri?nde Cem?in hazırlanışı ve on iki hizmetlinin seçilmesi ve on iki hizmetlinin hizmetini yerine getirmesi bugün bile beş bin yıl önce Sümer Ülkesi?nde yapıldığı hali ile uygulanmaktadır. Ayin-i Cem yerinin önceden hazırlanması, ihtiyaçların önceden giderilmesi, Ayin-i Cem?i yönetecek on iki hizmet babasının seçimi hep aynıdır. Beş bin yılda değişen kimi hizmetlerin isimleri olmuştur ki, değişen sosyal hayat ve değişen ihtiyaçlar göz önüne alındığında bu son derece olağandır.
Sümer tabletinde anlatılan metnin ilerleyen kısmında, gökyüzünde insan yaratma odalarında yaratılan Lahar ve Aşnan yeryüzüne indirilir. Aynen Tevrat?ta geçen Habil ve Kayin hikâyesinde olduğu gibi Lahar çoban olur, Aşnan çiftçi olur. Lahar ve Aşnan aynen Habil ve Kayin hikâyesinde olduğu gibi birbirleri ile kavga ederler. Bu Yaratılış öyküsünü Tevrat?tan ayıran tek fark, Habil ve Kayin Havva?dan doğmuşken, Lahar ve Aşnan Tanrıların insan yaratma odalarında yaratılmışlardır. Belirtmekte fayda var ki Sümer tableti Tevrat?tan 2700 yıl önce yazılmıştı.
Sümer tabletlerinde tanrılar olarak tanımlanan varlıkların, Alevi anlatımlardaki kırkların karşılığı olduğu açıktır. Bir sonraki bölümde görüleceği gibi bu varlıklar Tevrat?ta Elohim (İlahlar) olarak geçer. Sümer tabletleri ile bize ulaşan Sümer Yaratılış Mitleri incelendiğinde, bu varlıkların daha yaşlı bir gökyüzünden yeryüzüne inmiş, yeryüzündeki insansı varlıkların evrimleşme düzeyinden daha fazla evrimleşmiş daha gelişmiş varlıklar olduğu anlaşılacaktır.
Bu varlıkların Sümer tabletlerinde tanrılar olarak adlandırılması Sümer dili içinde son derece normaldi, çünkü Tanrı?nın Sümer dilindeki karşılığı ?ten-gri? idi ve ten-gri Sümer dilinde gökyüzü demektir. Krallık yeryüzüne, gökyüzünden ?ten-gri?ler aracılığı ile inmişti.
Bu varlıklar gökyüzünden geldikleri için Sümerler?in ataları onlara, gökyüzü anlamında ?ten-gri? adını verdiler, ancak aynı zamanda bu varlıklar yeryüzünden seçtikleri bir varlığa genetik müdahalede bulunarak insanı yaratmışlardı. Bu yaratıcılık vasıflarından dolayı ten-gri sözcüğünün ikinci bir anlamı daha vardı: Yaradan. Bu yüzden ten-gri (yani Tanrı) Sümer dilinde iki anlamda kullanılmıştır. Gökyüzü ve Yaradan.
Sümerler?in kökenini işaret etmesi bakımından burada bir parantez açarak belirtmek gerekir ki; Ten-gri sözcüğüne Orhun Yazıtları?nda da rastlanır. Üstelik bu sözcüğün bu Yazıtlarda da tıpkı Sümer dilinde olduğu gibi iki anlamı vardır; Gökyüzü ve Tanrı.
GUDEA’NIN YENİ MABEDE GİRİŞ AYİNİ İLE ALEVİLERİN CEM AYİNİ
Gudea, Sumer devlet adamı ve Lagaş kent devletinin yöneticisidir. Yaklaşık olarak M.Ö. 2200 yılları civarında hüküm sürmüştür ve yaşamıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Lagaş kenti onun döneminde en parlak zamanını yaşamıştır. Özellikle kültür alanında büyük gelişmeler yaşanmış ve Sumer edebiyatı doruk noktasına ulaşmıştır.
Bu kısa bilgiden sonra gelelim esas konumuza. Konumuz, Alevi kardeşlerimizin Cem Ayini ile Lagaş kralı Gudea’nın Ningirsu Mabedi’nin inşasından sonra yaptırdığı törenin birbirine benzetilmesidir. Bu konuda Muharrem Kılıç, “Ses Dergisi’nin Ocak 2011 sayısı”nda ve Hüsnü Merdanoğlu ise “Kemalizm ile Bütünleşerek Alevilik” kitabında bu benzetmeye değinmişlerdir.
İlk olarak Alevi kardeşlerimizin Cem Ayini’ni ele alalım. Cem ayini yapılması için Cem Evi düzene sokularak, temizlenir. Ayinde sunulacak çeşitli yemekler, içecekler (dem) ve çerağ (çıra-mum) hazırlanır. Sonra ayini yönetecek pir (ya da dede) törende hizmet görecek 12 görevliyi seçer. Bu hazırlıklar bittikten sonra Cem Ayini, çerağ uyarılması ya da delil uyarılması adı verilen ritüelle başlar. Cem Ayini’nde görev alan hizmetkarlar şunlardır:
1.Pir mürşit
2.Rehber
3.Gözcü (yoklamacı)
4.Çerağcı (delilci)
5.Zakir
6.Süpürgeci
7.Kurbancı veya sofracı
8.Sucu (saka)
9.Peyik
10.Temizlikçi
11.Kuyucu
12.Kapıcı
Sumerlilerin Lagaş şehri kralı Gudea’nın Yeni Mabede Giriş Ayini’nde ise Gudea Tanrı Ningirsu için bir mabet/tanrı evi yaptırır. Mabedin yapımıyla ilgili olarak gördüğü rüyaları, yapı başlamadan evvel yapılan temizliği, yapı malzemelerini, malzemelerin getirildiği yerleri ve yapı bittikten sonra yapılan törenleri 1400 satır halinde, silindir şeklindeki bir kil üzerine yazdırmıştır. Bu silindir üzerindeki bilgilerden, mabedin yapımı bittikten sonra yakılan tütsüler, yapılan temizlik ve diğer işler için atananların sayısı gibi verilerin Cem Ayini’ne benzediği görülmekte. Cem Ayini’nde olduğu gibi, burada da Mabet’teki işler için atanan kişi sayısı 12. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1.Arabacı
2.Kahya
3.Mübaşir
4.Silahşor,
5.Müzisyen
6.Kuşbaz
7.Keçi çobanı
8.Dalyan denetleyicisi
9.Haberci
10.Tahıl denetleyicisi
11.Mabeyinci
12.Kapı bekçisi
Hüsnü Merdanoğlu’nun görüşüne göre Sumer ve Alevi görevlilerde olan farklılıklar, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapılan Cem Ayini’ndeki farklılıklardan fazla olmadığı yönünde. Sumer törenide Cem töreninde olduğu gibi müzik eşliğinde yapılmakta. Cem Ayini’nde “zakir” denilen görevli “bağlama” çalmakta, Sumerlerde ise müzisyenler “balag” adlı bir müzik aleti çalmakta. Bağlama ve Balag, birbirlerine fonetik olarak çok yakınlar ve birbirlerine ne kadar da benziyorlar.
Yukarıda anlattığımız gibi her iki kültürde benzerlik olabilir mi diye karşılaştırmalar yaptık. Arada binlerce yıllık zaman farkı var. Alevi kardeşlerimizin dini inançlarından Hz.Ali ve Müslümanlık ayrı tutularsa diğer ögelerin zaten Orta Asya Türk kültüründen geldiği ve hiçbir fark olmadığı görülmekte. Bu bilgiler ışığında Sumerlerde Türklerin bir kolu ise, bunu yadırgamamak gerekir. Adetlerin birbirine benzemesi gayet doğaldır. Bu bağlantı görmezden gelinmemeli.
Sonraki yazılarımda görüşmek üzere esenlikle kalın.
Dip.Ark. Kadir YILDIRIMSAL
e-mail: kyildirimsal@istanbul.com
James Churchward tarafından batı Tibet?te bir manastırda bulunarak okunan Naakal Yazıtları, Tufan ile birlikte sular altında kalan Uygur İmparatorluğu?ndan kurtarılarak Batı Tibet?e taşınmış kutsal belgelerdi. Sümerler de büyük bir ihtimalle Tufan?la birlikte Asya içlerinden kopup, suların önünden kaçarak Asya içlerinden, Tufan?dan en az etkilenen bir bölgeye, Aşağı Mezopotamya?ya gelerek yerleşmişlerdi.
Tufan?dan sonra Orta Asya?da kalarak yurtlarını terk etmeyen Türkler de muhtemelen o bölgeden göçerek Aşağı Mezopotamya?ya yerleşen Sümerliler gibi gökte (ten-gri gibi tengri de olmuş) yaratıldıklarına dair inançlarını binlerce yıl boyunca korumuş olmalılar.
Temel anlatımları aynı olsa da Alevi inanışı Sümerler?in elinde hayli bozulmuş ve Alevi inanışının esası olan ?Varlığın Birliği? çok tanrılı bir dine dönüşmüştür. En azından Sümer inanışının görünümü böyledir. Sümer ?Ten-gri?lerini gökyüzü, gökyüzünden gelenler ve gökyüzünden gelip genetik müdahale ile insanı oluşturan varlıklar olarak anlarsak, zihnimizde Sümer inanışının çoktanrılı bir din olmama ihtimali belirir. Bu, ten-gri sözcüğünü nasıl anlayacağımıza bağlıdır.
Geniş halk kitleleri tarafından algılanan biçimi ile Sümer İnanışı, çok tanrılı bir dindi ancak Tanrı sözcüğünün Sümer dilinde Allah karşılığında kullanılmadığı açıktır. Sümercede Ten-gri sözcüğü gökyüzünden gelenleri ifade ediyordu, ancak bu doğru anlaşılmadı ve zaman içinde Sümer Dini bozuldu ve özünden uzaklaştı. Alevi sırrının sıkı sıkıya korunması, bu sırrın sahiplerinin sırrı ancak onu anlayabilecek, kavrayabilecek ve koruyabilecek erdem ve bilgelikteki eğitimli kişilere aktarmasının asıl nedenlerinden biri sırrın avam elinde bu tür deformasyonunu engellemektir.
Alevi sırrını anlamak da, anlatmak da, taşımak da, korumak da hayli zordur. Sümerler Alevi inanışının kimi parçalarını ve ritüellerini kendi inanç sistemlerine katmış olsalar da, bu inanışı koruyamamış hatta yozlaştırmışlardır. Sümer inanış sistemi bizi Alevi geçmişine ulaştıracak izler barındırdığı için önemlidir.
Sezgilerimize güvenerek şunu söyleyebiliriz: Orta Asya yeryüzünde Tufan?dan en fazla etkilenen yerlerden biriydi. Anayurtları sular altında kaldıktan sonra Sümerliler sellerin önünden kaçarak Aşağı Mezopotamya?ya gelmişler ve asıl yurtlarından? Pek çok uzakta olan evi ERİDU?yu kurmuşlardı.
ALEVİLİĞİN BİLİNMEYEN TARİHİ / Yusuf Bozkuş Türkiye siyasetçilerinin,sistem partilerinin Türkiye’nin %99 u Müslüman dır,söylemi de aleviler üzerindeki asimilasyon politikalarının net bir şekilde devam ettiğinin veya edeceğinin somut kanıtıdır.Kürtleri asimile edemeyen sistem,Alevileri ne yazık ki büyük oranda asimile etmiştir. Ali ile Aleviliğin ilişkisi; Türkçe dil kuralına göre, Ali yi seven, ali yolunda giden anlamında bir kelime türetmeniz için, Alici, Alili olması gerekir. Alevi kelimesinden bu anlam çıkmaz. i eki Türkçede sonuna konulan kelimeye aidiyet kazandırır. Hayvan, hayvani, insan insani, tarih, tarihi gibi. Alevi sözcüğü ALEV kelimesinin sonuna i eklendiğinde, aleve ait, alevden gelen. Işıktan gelen anlamında bir kelime ortaya çıkar. Ancak aleviler 16.yüz yıla kadar IŞIK insanları, IŞIKLAR, ışık taifesi olarak bilinir ve kendilerini böyle tariflerken, hedef haline gelmeleri ve çeşitli katliamlara maruz kalmaları sonucu Ali kelimesini de çağrıştıran Alevi kelimesi ardına gizlenme gereği duymuşlardır. Aleviler gerek Osmanlılar, gerek Katolik kiliselerin saldırılarına maruz kalmış özellikle Osmanlının bilinenin aksine,1 milyona yakın alevi yi katletmiş olması Alevileri böyle bir tahkiye yapmaya zorlamıştır. Alev, ışık kelimelerinin alevi inancındaki yeri; Alevi inanışında var oluşun kaynağı ışık ve enerjidir. Var oluş güneşten yansıyan enerjini vücut bulması ile ortaya çıkmıştır. Alevilik yeryüzünde ki yaradılışın esasının ışık vasıtası ile olduğunu kabul eden bir inanıştır. Işık vasıtadır. Alevilik ışığı yaradan gibi değil, yaradanın görünen yüzü olduğuna inanır ve öyle kabul eder. M.Ö 2000 yıllarında Anadolu ve Mezopotamya da yaşayan LUVİ ler, Hitiler, çok önemli bir uygarlık oldukları ve bu uygarlığın, Evrenin, yeryüzünün, insanlığın var oluşuna ilişkin çok önemli bilgilere sahip oldukları yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Luvi sözcüğü Hitit dilinde IŞIK insanı demektir. Zaten günümüzde de ‘LU’ sözcüğü kökü ışık anlamında kullanılmaktadır. İngilizcede light, Almanca da Licht, Latincede lüx gibi. Alev sözcüğü de ışığın kaynağındaki yansımaya verilen isimdir. Anadolu’da sadece Luviler değil,Likya lılar da var.Likya IŞIK ğlkesi demektir.Aleviler,Safavi,Osmanlı savaşına kadar kendilerini IŞIK taifesi olarak adlandırırlar..Bu savaşlarda büyük katliamlara uğrayan ve IŞIK taifesi katli vaciptir fetvalarına maruz kalan aleviler,mecburen isim değiştirip,kendilerini gizleme yoluna gitmişlerdir.Bir kelimenin arkasına saklanan aleviler,özlerinde, inançlarında bir şey değiştirmediler ve katliamlarda kurtulup varlıkların bir müddet daha sürdürmenin yollarını aradılar. İşte ALEVİ kelimesine de ilk olarak 16.yüzyılın çeyreğinde rastlanır. Osmanlı arşivlerinde de alevi fermanları için ışık taifesi kelimesi kullanılır. Bir de SIRAÇ ismini kullananlar vardır. Bu kelime de Arapça da IŞIK anlamına gelir. Katliam da kurtulmak için kendilerini sıraçlar olarak nitelemişlerdir. Sıraçlar bugün en büyük alevi topluluğunda bir tanesidir. Alevi sözcüğünün, ali sözcüğüne ses benzerliği dışında bir ilişkisi yoktur. Bunu da aleviler kendilerini korumak için kullanmışlardır. Kerbela olayı mağdur olmuş alevi toplumuna karşı çok iyi bir şekilde kullanılmış ve kurgulanmıştır. alevilerin hep mağdurun yanında olma anlayışını Kerbala olayını efsaneleştirip alevi asimilasyonu aracı haline getirilmiştir. Ancak Ali Alevilik için çok önemli bir rütieldir,o ali bize dayatılan ali değildir.Genç abdalın bir dörtlüğünde hangi aliyi kastettiğini birlikte görelim: Yoğ iken yerle gökler ezelden Kudret kandilinde pünhan Alidir. Kün deyince bezm-i eletsen evvel Âlemi var eden Sultan Âlidir Bu dörtlükte Halife Ali çıkarılabilir mi? Elbette hayır. İşte alevinin ali si bu alidir. Halife âlinin dünyayı kuramayacağına göre âli başka bir âli den bahsedildiği son derece açık ve nettir. İlk cem nerde görüldü? Sümerler insanlık tarihinde ilk yazıyı bulan ve kullanan medeniyettir. İlk yazılı tabletler de Sümerlere aittir.5.500 yıl önce yazılmış bir Sümer tabletinde, herhangi bir alevi köyünde yapılan cem törenini aynınsa rastlanmıştır. Elbette Alevilik Sümerlerde öncede vardı ancak ilk yazılı tarih Sümerler olduğu için net olarak alevi cemi figürleri içeren tabletler vardır.Yalnızca Sümerler dahi olsa alevlik ile İslam’ın hiçbir şekilde örtüşmediğine bu örnek bile yeter ve artar bile.Devran den bir dörtlük ile bu konuyu pekiştirelim. Sorma ne hacet bizlere sofu Ta evvel künyeden ismimiz vardır Dünya kurulmadan yüz bin yıl evvel Şu yeşil kandilde cismimiz vardır Alevilerin yazılı kaynaklarını yok eden, yakan vahşi anlayışın karşısına alevi Ozanlarımız dikilmiş ve Aleviliği yaşatmışlardır. Eğer bugün Alevilik yaşıyor ise bir tek bu Ozanlara borçluyuz. EN EL HAK İ ( Alevilikte Tanrı anlayışı) Bu ifade Hallacı Mansur tarafında ifade edilen ve kendisinin canına mal olan bir Alevi inanışıdır.Ben Allah ım demektir.Bunun açılımı da yaratılmış her şeyin,yaratanın bir parçası olduğunu,bu parçaların bir araya gelmesi ile yaratanın ortaya çıktığının ifadesidir.Aynı tanrıya inanılmaz,alevi nin tanrısı farklıdır.Alevilik tüm semavi dinlerde ayrıdır.Çünkü yaratılmışın dışında bir yaratanın varlığına inanmazlar.Aleviler,cennete de cehenneme de inanmazlar.Tüm semavi dinlerde cennete veya cennete gitmeye inanılır ama Alevilerde böyle bir şey yoktur.Devrin Daim olması ilkesine inanırlar.Nurdan geldiklerini ve devriye çemberi tamamlandıktan sonra aynı nura geri döneceklerine inanırlar.Sözü edilen çember,Ateş,Torak,su ve havadır.Nur ise bu dört kuvvetin kontrolündedir. Nur bu dört kuvvetin kontrolünde önce cansız nesneye,sonra nebata,sonra hayvana,sonra insana ardından olgun insana yani insan-ı kamile erişir.Sadece insan-ı kamil oluncaya kadar dünyaya geliş gidiş vardır.İnsan ölmez HAKKA YÜRÜ r.Tekar söylemek gerekirse cehennem de cennet te alevi inancında yoktur.Bu gerçeklik çıplaklığı ile ortada durur iken,Aleviliği islamın dar kalıbı içine çekmeye çalışıp,aynı tanrıya inanmayan Aleviyi, islamın yaygınlaşması ve şeriat için tüm ümürlerini veren Ali ye indirgemek büyük bir yalanda başka bir şey değildir.Bu yalanı alevi asimilasyonu için bilinçli olarak kullanan ve namalananlar bir gün alevi toplumu içine çıkacak yüzleri dahi olmayacak. Dört kapı, Kırk makam; Alevilikte alevi doğulmaz,Alevi olunur.yani Alevi anne ve babadan doğma çocuk Alevi sayılamz.Diğersemavi dinlerde bu yoktur.Alevi olabilmek için belli olgunluğa eriştikten sonra,bir rehber eşliğinde ve bir müsaip edinerek yola girip yemin etmesinin ardında ancak alevi olunabilinir.Yola giren isnada yola girdikten sonra hemen Aleviliğin sırrına eremez.Alevi sırrı dört kapı ardında gizlidir.Girilen ilk kapıda on basamak vardır,bu basamaklaıın sonunda diğer kapı açılır o kapıda da on basamak vardır.Bu kapı ve basamakların tümü yani kırkıncı basamağın sonunda Alevi sırrı insana verilir.Erkana girmemiş,ikrar vermemiş bir insan alevi olarak kabul edilmez.Köyden şehre göç eden alevi toplumundaki insanlar alevi sırrının ilk basamağında olan insanlardı,süreç içerisinde sınırlı bilgiye sahip olan bu insanlar kendi çocuklarına da Aleviliği öğretemediler ve azımsanmayacak bir çoğunlukta alevi çocukları ya sunileştiler yada TV lerde yaşadığı çevrede etkilenip,biz de islamız demeye başladılar.Köylerde yaşatılan alevi yol arkanı 1960 lardan sonra dağılmıştır.Bugün alevi erkanı kaybolmuştur,aleviler gerçek Alevilik bilgisinde yoksundurlar. Aleviliğin yol erkanı içinde 4 kapı vardır.Şeriat kapısı (Adalet),Tarikat kapısı,Marifet kapısı,ve Hakikat kapısıdır.Bu kapıdaki insanlara,Marifet ehli,Şeriat ehli,hakikat ehli,ve Tarikat ehli denilir.yani her ehil kendi dalında uzmandır da diyebiliriz. Sonuç olarak; Aleviliği tanımadan onun hakkında bilgi edinmeden, sokaktaki bir insana ,Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz gibi bir soruya verecekleri yanıt,yanıltıcıdır çünkü Aleviliği okumamış,öğrenmemiş ve bilmiyordur.Yanıt bellidir,Müslümanım ….ama ALEVİYİM…bu doğru değildir.Bu konun bugün önemi nedir diye sorarsanız,bence çok önemlidir.Alevilik yok ediliyor bu yok ediliş yalnızca Devlet eli ile olmuyor aynı zamanda alevi inancı üzerine ticaret yapan,menfaat sağlayan bu işin BARON luğunu yapan şahsiyetler ve kurumların alevi inancına verdikleri zararlar sınırsızdır. Artık Alevilerin tahkiye yapmadan,kendileri gibi olmalarının zamanı gelmiş,ve bu toplum içindeki Alevi simsarlarının da ipliğinin Pazar çıkarılması zamanıdır.Asimilasyona,yozlaştırmaya HAYIR. Uyanmanız için ne olması lazım? Bu ülkede kendileri ile birlikte bizi de ateşe atan iki topluluk var: Aleviler ve Kürtler! 1- AKP ye oy veren Kürtler. Acaba konunun PKK, HDP v.s olmadığını anlamışlar mıdır? Kürde Mars'ta bile olsa, müdahale edecek bir zihniyete oy verdikleri için, taptıkları Allah huzurunda kendi kavmine ihanet ettiklerini keklik gibi kendi soylarını tuzağa düşürdüklerinin hesabını nasıl verecekler? 2- Aleviler; Ya Alevilik gerçekten büyük bir asimilasyona uğradı (Bence öyle) özünde koparıldı, islamın içine çekildiği için, kendini asimile eden, hatta katleden veya katledilmesine göz yuman, inancını yasaklayan, mallarına el koyan, kurduğu diyanette kendisini adam yerine bile koymayıp, yok sayan, çakma laiklik ile dini devlete Sünniliği öğretmesi için teslim eden CHP ye neden oy verir? Sistemin bu iki partisi kendi bekaları söz konusu olunca nasıl yan yana geldiklerini de görüyoruz |
Derleyen : Jeof. Müh. Orhan BOYRAZ